admin

Muş Kurtik Dağları ve Murat Nehri Manzarası

Muş ovası Kurtik dağı ve Murat nehri

Haçreş (Karaçavuş,  Çavuş) Dağları:

Muş ilçe merkezinin güney-batısında kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda uzanır. Muş şehri bu dağların önemli zirvelerinden olan Kurtik Dağı (2645 m)’nın kuzeye bakan yamaçlarında kurulmuştur.

Muş ilindeki vadiler Murat Irmağı ve kollarınca açılmışt ilerin en önemlisi Murat Vadisidir. Muş il alanının yüzde 27,2’sini ovalar oluşturur. En önemlisi Muş, Bulanık, Malazgirt ve Liz Ovalarıdır.

Murat Vadisi: İl alanının kuzey batısında başlar.  Başlangıçta kuzey güney doğrultulu derin bir boğaz biçiminde olan vadi sonra batıya döner. Bulanık ovasına girer. Vadi tavanı Muş ovasında genişler. Ovanın çıkışında yeniden derinleşir. Murat Vadisi Ulukaya Köyünün güneyinde il sınırının dışına çıkar.

Muş Ovası:  Türkiye’nin en büyük ovalarından biridir. Alanı yaklaşık 1650 km2’dır. Uzunluğu 80 km, genişliği ise 30 km’  yi bulur. Basamaklı bir yapı gösterir.   Ovanın güneyini Haçreş Dağları çevirir. Kuzeyde ise Şerafettin Dağları ve bu sıranın uzantıları vardır. Muş ovasının doğu ucunda Nemrut Dağı yer alır.  Batı ucunda ise dağlık alanlar vardır. Muş ovası 3. Jeolojik zamanın miyosen dönemi ortalarına kadar bir birikinti iken yer kabuğu hareketleri sonucu bir çöküntü alanına dönüşmüştür. Bu alan sonraki jeolojik dönemlerde yeni alüvyonlarla da örtülerek verimli bir alan durumuna gelmiştir.

Murat Irmağı: Van Gölünün kuzeyindeki Aladağ’dan doğar. Uzunluğu 600 km kadardır. Muş il sınırlarına kuzey doğudan girer.  Kuzey-güney doğrultusunda bir süre akan ırmak bu sırada birkaç küçük dereyle ve doğuda da Karakaya Deresiyle birleşir. Debisi 200–300 m3’tür. Debi ırmağın kabardığı zamanlarda 2500 m3 bulur. Suyun azaldığı zamanlarda ise 50–70 m3 kadar düşer. Murat ırmağını besleyen diğer akarsular şunlardır: Badişah, Şehit, Heftreng, Körsuyu, Liz, Köşker dere ve  çaylarıdır.

[soliloquy id=”12889″]

BİRİKİM ve MÜLKİYET

İnsanal birikim ve mülkiyeti yaratırken savaşlar hızlı birikimi ve aynı zaman köle emeğini yarattı. Çünkü savaşlarda esir edilenler köle olarak alınıp satılırken köle emeğini kullanarak daha hızlı birikim yapmaya başladılar. Toprak gibi  köle emeğini de alıp satmaya başlar batı toplumları.
Doğuda esirler öldürülürken ele geçirilen yerlerde taş taş üstünde bırakılmazken batı köle emeğini mülkiyetine almış toprak üzerinde üretimi artırmak artan tüm emeği insanı hayvanlaştıran hayvanat değil insanat emeğini kullanır. ilk sömürü nasıl hayvanların ehlileştirilerek doğaya hakim olmaya çalışan mülkiyet insanları da ehlileştirerek köleleştirerek mülkiyetine alırken insan alınıp satılan mal olarak tüm pazarlarda savaşlarda esirler ve köleler alınıp satılmaya başlar.

Köle emeğini batı çiftliklerde hayvanların yerine kullanarak kendine boş zaman yaratmaya yunan sitelerinde bu boş zamanlarını felsefe yapmaya başlarlar. Tanrılara yere indirmeye mantık diyalog ve mitoslar üzerine kafa yorarlar. İnsanlar yönetim biçimi üzerine bilgilerini artırıp felsefe üretirler.

Doğu esirlerde pazarlarda satmaya onları hizmet aracı olarak kullanıp alt ve üst sınıflar yaratmaya (kast sistemi- Hint ) çalışırken Ortadoğu’da dinler İslamiyet köleleri azat ederek savaş ekonomisinin kalıntılarını yok etmeye, toplumsal barışı yeniden yaratmaya çalışır ama kadın cariye olarak ev ekonomisine dolayısıyla ataerkil toplum inancını yükseltir.

Batı esirler köle olarak alınıp satılırken kölenin artı emeğinden faydalanırken köle emeği ekonomisi güçlenir. soy üzerinde yükselen kast sistemi dışında üretim üzerinde emeğin üretime bağlanarak artı emeğin en acımasız ve tam sömürüsü köle emeği ve yeni ekonomik temelli ezilen sınıf ortaya çıkar. bu da aynı zaman aile ve soy üzerine temellendirilir ki köle emeği sadece esirlerden değil nesep üzerinden de devam ettirilir. köle emeğinin ekonomik sömürüsü toprak rantı üzerinde gerçekleşir büyük çiftlik büyüyerek toprak üstünde beylikler derebeylikler kurar. batı siyasi yapısı itibariyle büyük ölçekte ne sürülere(sürü toplum) yüksem verimli arazileri vardır. Bu yüzden üretim tümüyle insan emeğiyle ve daha çok insanla üretim kendi efendilerini yaratır. Romanın emperyal ve deniz aşırı gücünden sonra büyük devlet imparatorluğu doyuracak yüksek üretimi olmaması ve üretimin tümüyle insan emeğinin sömürüsü üzerine olduğundan insan emeği önemlidir. Bu yüzden insanın doğudaki gibi çok olması basit savaş tekniği ile insanların emeklerine el koyarak büyüyen siyasal yapının var olmaması küçük kralları birbiri ile yenişemeyen küçük kralları ve aynı zamanda ruhban sınıfının inanç üzerine temellenen siyasallaşan yapısı kralların birbiri ile savaşı yüzyıllar sürürken batı sefaletten kurtulamaz.

Muş Ücevler 1800 rakımda karsız yeşil vadi

Üçevler, Muş ilinin Merkez ilçesine bağlı bir köydür.

Tarihçe
Köyün eski adı, 1902 yılı kayıtlarında Seremavor, 1917 kayıtlarında ise Kurmanci’de “üçevler” anlamına gelen Semal olarak geçmektedir

Coğrafya
Köy, Muş il merkezine 23 km uzaklıktadır.

kış geldiğinde aşağıdaki gibi yeniden haberlere konu olur üçevler. Oysa yeşil bir vadidir kendisi keşfedilmeyi bekleyen karların yücesinde dağları bekleyen bir köydür
Muş da  kar kalınlığının 5 metreyi bulduğu 1800 rakımlı Üçevler köyünde evler ve ahırlar, beyaz örtüyle kaplandı. Köy halkından Hamdi Subaşı (48), “6 ay karın altındayız. Kış mevsiminde burası; hayalet köye dönüyor” dedi.
1800 rakımdaki köy, 5 metre karın altında

Kente 50 kilometre uzaklıktaki 1800 rakımlı Üçevler köyünde, mart ortasında kar esareti sürüyor. Kış şartları nedeniyle nüfusun büyük bölümü, Diyarbakır ve Muş’a göçerken, köyde kalanlar da çetin koşullara göğüs geriyor. Kar kalınlığının 5 metreyi bulduğu köyde evler, ahırlar ve odunluklar, beyaz örtü nedeniyle görünmez hale gelir.

Ahlat Selçuklu mezarlığı ve Van gölü manzaraları

Ahlat Selçuklu Mezarlığı, Bitlis’in Ahlat ilçesinde bulunan ve Orta Çağ dönemine ait dünyanın en büyük Türk-İslam mezarlığıdır.

Mezarlık bugün bir açık hava müzesi niteliğindedir ve Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alınmıştır.

210 dönümlük bir alanı kaplayan Ahlat Selçuklu Mezarlığı’nda muhtelif biçimlerde yaklaşık 8200 mezar taşı bulunuyor.[4] Bu mezar taşlarından 118 tanesi anıt niteliğini taşımaktadır. Mezarlıkta ayrıca şahideli, şahidesiz sanduka şeklinde mezarlar bulunur. Orta Asya Türk mezar tiplerine benzeyen ve yeraltına kazılmış odacıklar şeklinde yapılmış mezarlar da vardır.

Ahlat Selçuklu Mezarlığı’nın geçmişi, tarihî olarak 1000 yıl öncesine dayanıyor.[6] Mezarlığın, Mervânîler öncesinde dahi var olduğu tespit edilmiştir. Mezarlıkta tarih boyunca bölgede hüküm sürmüş Ermeniler, Rojekîler, Dilmaçoğulları, Saltuklular, Ahlatşahlar, Mervânîler, Bedlîs Beyliği, Eyyubîler, Selçuklular ve nihayet Osmanlılar gibi farklı milletler ve cemaatlere ait cenazelerin üst üste defnedildiği ortaya konuldu. Müslüman mezarlarının yanı sıra ve belki de daha fazla sayıda Hristiyan ve Ezidî mezarları da bulunmuştur.

Alışılmış mezar ölçülerinden büyük, 3.50 metre yüksekliğe varan ve her cephesinde süsleme bulunan dikdörtgen prizma şeklindeki şâhideleriyle tanınırlar.[7] Alanın giriş kısmında Ahlat Müze Müdürlüğü 19 Ağustos 2021 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.’ne bağlı bir arkeolojik inceleme merkezi bulunmaktadır. Mezarlık, Kültür Ve Turizm Bakanlığı Ile Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin işbirliğinde yürütülen bir proje kapsamına alındıktan sonra 2010 yılında bakım, onarım ve yenileme çalışmaları başladı. Bakım ve onarım çalışmaları sırasında şimdiye 700 mezar taşının kitabeleri çözümlendi.

Ahlat Selçuklu Mezarlığı’nın en büyük özelliklerinden biri, alışılmış mezar taşlarından çok daha büyük ve uzun mezar taşlarıdır. Bazı mezar taşlarının yüksekliği 3,5 metreyi bulmaktadır. Mezar taşlarının her cephesinde dikkat çekici süslemeler vardır. Bu mezar taşları, Türkler’in Orta Asya kültüründen gelen ejder, palmet, kandil gibi geometrik desen ve şekillerle bezenmiştir
alıntı:
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ahlat_Selçuklu_Mezarlığı

Ulukaya ve Yörecik(zengök) Murat nehri manzaraları

Murat nehridiyadinden doğup Muş iline kadar süzülerek gelen murat nehri muşun 1600 rakımı üstünde iki tane malazgird barajından sonra1300 rakımlı muş ovasını suladıktan sonra bingöl topraklarına doğru akar gider.Bingöle yaklaştıkca ormanların arasından geçerken tepelerin arasından eşsiz manzaralar çizerek kıvrıla kıvrıla gider. ve tabi yanıbaşında tren yolu hat çizerken kendine has daireler çizerek manzaraya doyumsuz güzellikler katar. büngürdeyerek akan soğuk su  çeşmesinin dibinde muşlu bingöllü dostlarla beraber yenen güvece bol oksijenli havası ile doyumsuz lezzetler katar

Murat Nehri (Murat Suyu veya Murat Irmağı), Doğu Anadolu Bölgesi’nde Fırat ırmağının iki kolundan uzun olanı. Uzunluğu 722 km’dir.

Van Gölü’nün kuzeyinde, Ağrı (Karaköse) ilçesi Diyadin’den kaynak olarak başlayıp Aladağ’dan ve Muratbaşı Dağı’ndan çıkan kolların birleşmesiyle oluşur. Diyadin ovası’ndan geçip Ağrı (Karaköse) şehri yakınlarında Eleşkirt yöresinden gelen kolları aldıktan sonra güneybatıya doğru akarak Malazgirt Ovası’na gelir. Bingöl Dağları’ndan inen Hınıs Suyu’nu aldıktan sonra sert dirsekler çizerek Muş Ovası’na kuzeyden girer ve burada Nemrut Dağı’ndan gelen Karasu’yu alır. Batıya doğru akarak dar boğazlardan ve Palu önünden geçer. Soldan Elazığ Uluova’dan gelen Harinket Suyu’nu ve sağdan da Tunceli’nin Munzur-Peri Suyu’nu (en önemli kol) alarak Keban yakasında Fırat’ın öteki kolu Karasu Nehri ile birleşir. Keban Barajı, Murat Nehri’nin aşağı kesimini büyük bir göl haline getirmiştir. Nehir üzerinde Beyhan Barajı, Aşağı Kaleköy Barajı ve Yukarı Kaleköy Barajı yer alır.

Tarihçesi
Nehirden ilk kez Yeni Asur İmparatorluğu kayıtlarında “Arșania” şeklinde bahsedilir. Bu isim Antik Yunan ve Roma dönemlerinde “Arsanias” şeklinde ifade edilmiştir. Daha sonra ise yine aynı doğrultuda Ermenilerce “Aratsani (Արածանի)” olarak adlandırılmıştır. “Aratsani” kelimesi, “beyaz, parlak” anlamlarına gelmektedir.[1]

Muş ovasında karlı ilk bahar Lale ve murat Köprüsü manzarası

Muş (Ermenice: Մուշ, Kürtçe: Mûş), Muş ilinin merkezi olan ve ile ismini veren şehirdir. Ayrıca Muş ilinin merkez ilçesidir.

Muş şehri, Muş ilinin batısında yer almaktadır. Çavuş Dağı’nın kuzeydoğu eteklerinde kurulmuş olan kentin tarihsel çekirdeği kalenin çevresidir. İstasyonun yer aldığı Muş Ovası’na doğru sekiler halinde gelişen kentin eski ve yeni kısımları arasında 200 metre yükseklik farkı vardır.

Muş Ovası’nın kenarında kurulan bu Doğu Anadolu Bölgesi şehri, lalesi ve üzümü ile tanınır. Kent ve daha çok il Selçuklu dönemi eserleri; Malazgirt Savaşı ve Alparslan ile özdeşleşmiştir.

Muş şehri, 1929 yılında Bitlis vilayetinden ayrılarak müstakil bir il olarak, il merkezi konumu haline gelmiştir. 2008 yılı itibarıyla merkez nüfusu 70 bin dolaylarındadır. Coğrafi açıdan, Doğu Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Murat-Van Bölümü içerisinde yer alır. Muş ili ve şehri ayrıca Doğu Anadolu Bölgesi Kalkınma Projesi içinde yer almaktadır[2].

Muş Merkez ilçesi, kuzeyden Varto; doğudan Bulanık, Hasköy ve Korkut ile komşudur. Malazgirt ilçesi ile sınırı yoktur. Solhan, Kulp ve Hınıs ile de sınırdaştır.
Etimoloji
Muş isminin nereden geldiğine yönelik farklı tezler vardır. Ancak bunlardan en çok kabul göreni, Muşkilerden geldiğine yönelik olanıdır. Muşki kavmi, Muş güneyi dağlarında barınmışlar ve kuvvetli bir ihtimalle de bugün Kızıl Ziyaret tepesinde bulunan kaleyi de onlar yapmışlardır. Bu kale daha sonra I. Süleyman tarafından yıkılmıştır. Muş çevresinde bulunan birçok tarihi eserde Muşkilerin alameti olduğu söylenen yonca kabartmasına rastlamak mümkündür.
Tarihçe
Kasaba olduğu dönemden Muş’un genel görünümü (1923)
Asur kaynaklarına göre Muş yöresi MÖ 13. yüzyılda Urartulara bağlı Nairi ülkesinin sınırları içerisindeydi. Daha sonraki kaynaklarda Taron adıyla geçen yöre sırasıyla İskit, Med, Pers, Makedon, Selevkos, Roma, Part, Arsakes ve Bizans yönetiminde kaldı. Birkaç kez Romalılar ile Partlar ve Bizanslılar ile Sasaniler arasında el değiştirdi. Daha sonra Emevilerin ve Abbasilerin egemenliğine girdi. Daha sonra göçebe Türkmen topluluklar yöreye yerleşmeye başladı. Türkmenler geldiğinde yörede Ermeniler vardı.

Malazgirt Meydan Muharebesi’nden sonra Selçuklu toprağı haline gelen Muş kenti, Sökmenoğulları (Ahlatşahlar) daha sonra da Eyyubiler egemenliğine girdi. Şehir 13. yüzyılda Anadolu Selçukluları tarafından imar edildi. Kısa süre sonra Moğollar (İlhanlılar) tarafından yağmalanan şehir daha sonra da Timurlularca yağmalandı. Karakoyunlu ve Akkoyunlu egemenliğinin ardından kısa süre Safevilere bağlanan kent, Safevilerin karşısında yer alan Şerefhanların etkisiyle 1514’te Osmanlı egemenliğine girdi. 19. yüzyıl sonlarında Bitlis vilayetine bağlandı. Osmanlı döneminde nüfusun nispi çoğunluğunu Ermeniler oluşturuyordu.

1916-1917 yılında Rusların ve Ermenilerin nüfuz bölgesi olan şehir, Ermeni tehcirine sahne oldu. Kurtuluş Savaşı sırasında 1920 yılında yörede Hallo Ayaklanması yaşandı. Bu olaylardan sonra 1924 yılında şehir, il merkezi yapıldı. Daha sonra Şeyh Said Ayaklanması yaşanan yörede, kısa süreliğine tekrar Bitlis’e bağlanan şehir, 1929’da tekrar il merkezi oldu.[3]

Daha önceleri Muş il merkezine bağlı bir köy olan Yeşilce, 2010 yılı sonunda mahalleye dönüştü
alıntı   https://tr.wikipedia.org

Muş Murat nehrine kurtikden Kar yansımaları

Murat Nehri (Murat Suyu veya Murat Irmağı), Doğu Anadolu Bölgesi’nde Fırat ırmağının iki kolundan uzun olanı. Uzunluğu 722 km’dir.

Van Gölü’nün kuzeyinde, Ağrı (Karaköse) ilçesi Diyadin’den kaynak olarak başlayıp Aladağ’dan ve Muratbaşı Dağı’ndan çıkan kolların birleşmesiyle oluşur. Diyadin ovası’ndan geçip Ağrı (Karaköse) şehri yakınlarında Eleşkirt yöresinden gelen kolları aldıktan sonra güneybatıya doğru akarak Malazgirt Ovası’na gelir. Bingöl Dağları’ndan inen Hınıs Suyu’nu aldıktan sonra sert dirsekler çizerek Muş Ovası’na kuzeyden girer ve burada Nemrut Dağı’ndan gelen Karasu’yu alır. Batıya doğru akarak dar boğazlardan ve Palu önünden geçer. Soldan Elazığ Uluova’dan gelen Harinket Suyu’nu ve sağdan da Tunceli’nin Munzur-Peri Suyu’nu (en önemli kol) alarak Keban yakasında Fırat’ın öteki kolu Karasu Nehri ile birleşir. Keban Barajı, Murat Nehri’nin aşağı kesimini büyük bir göl haline getirmiştir. Nehir üzerinde Beyhan Barajı, Aşağı Kaleköy Barajı ve Yukarı Kaleköy Barajı yer alır.

Tarihçesi

Nehirden ilk kez Yeni Asur İmparatorluğu kayıtlarında “Arșania” şeklinde bahsedilir. Bu isim Antik Yunan ve Roma dönemlerinde “Arsanias” şeklinde ifade edilmiştir. Daha sonra ise yine aynı doğrultuda Ermenilerce “Aratsani (Արածանի)” olarak adlandırılmıştır. “Aratsani” kelimesi, “beyaz, parlak”  anlamlarına gelme

ktedir

Atatürkten günümüze Türk demokrasi sınavı ve Yasımız

Ataürkün tek kişilik yürüyüşü ve günümüz chp’si
Feodalleri (eşraf ayanlar),padişah yanlılarını, saray tabakası, ümmetçileri ve halife taraftarlarını Osmanlı büyüklük kuruntularını hemen hepsini karşısına alarak meclisler kurarak ayrı bir ordu ve ayrı bir devlet kurdu. Atatürk batıcılık ve aydınlanma ve pozitif bilimden yana yönünü dönerek tek kişilik kahraman gibi tilmizleri ve ekibi olmadan her şeye ve herkese rağmen cumhuriyeti ilan etti. en yakınındaki İnönü bile ne düşüncede nede eylemde nede kadro olarak destek olabildi. toplum zamanı geldikçe reformlarını tek başına da kalsa yerine getirdi. Atatürk ideoloji adamı değildi. zaman ve zemini iyi okuyan büyük savaşçı ve iyi bir pratisyendi.

Osmanlının onca geri kalmışlığına ve kapitalizme yabancılaşarak feodalitenin meşrutiyetini bile kabul edemeyecek kadar bağnazlaşmış saray kadroları ülkeyi kurtarma yerine mandacılığı seçerek osmanlı intihar etmiştir. Atatürk önce cumhuriyeti ilan ederek meclisi ön plana çıkardı arkasından halifeliği kaldırdı. ve Osmanlı aydınlarının yapamadığı tüm reformları meclisteki eski tüfek padişah yanlısı halifeci ümmetçi önderlere rağmen mücadele ile kabul ettirdi. batı tipi demokrasi için partileri ve meclisi yasama yürütme yargı erkini geliştirdi. Ekonomi için banka kurdu. sanayileşme için iktisat kongreleri yaptı. 1930 lara kadar mücadele etti. dünya ekonomisinin büyük buhranından sonra devletçiliğe yöneldi. ve ülkeyi sanayileştirmek için atılımlar yaptı. Karşısındaki muhafazakar kesim iktidar geri alabilmek için çoğunluğu elde etmeye çalışarak yeni kurulan partileri geçip iktidarı ele geçirmeye çalıştılar ama gericilerin toplanma yeri yapmasına izin vermeden yeni partileri kapattı. Muhafazakar kesim Osmanlı  gibi hilafete ümmetçiliğe eşraf ayanı zenginleştirmek ağalıklarını sürdürmek için iktidarı ele geçirmeye çalıştırlar.

İkinci dünya savaşından İnönü ile ekonomi durgunlaşmış dünyaya açılamamıştı. Ekmek karneye bağlanmıştı. Çok partili hayata geçilmesi ile CHP den ayrılan menderes ve arkadaşlar yeni parti kurdular ekonomi muhafazakar kesim iktidar için fırsatı yakalaması ile birlikte Atatürk’ün ve İnönü’n yaptıkları millileşme adımlarını yıkmak dünyaya açılmak iktidarını pekiştirmek için Amerika’nın güdümüne girmeye Amerika’nın isteklerini yerine getirmeye başladılar. önce Amerika’nın isteği ile uçak fabrikasının soba fabrikasına çevirdiler. Amerika’nın eski traktörlerini alarak halka toprak dağıttılar sonra natoya girmek için Kore’ye asker gönderip dış dünyayı arkasına aldılar. zaten gelişemeyen ekonomi Amerikan mallarının istilası ile yeniden çöküşe geçti. Cumhuriyetçilerin sola kayması ve muhalefete düşmesi ile popüler politikaları dış finansman desteğini arkasına alarak iktidarlarını sürdürürken 1960 askeri darbesi yıkılan anayasa ve yasaları yeniden işlerlik kazandırdılar. cumhuriyete sahip çıkmaya ve demokratik anayasa yapıldı. cumhuriyetçilerin ikinci savaştaki ekonomideki durgunluğu ve atılım yapmaması muhafazakar kadroların halkda kaynaşmasına ve yeni umut olmasına yol açtı. Ecevit’in cumhuriyetçi partiden seçilmesi ile yeniden umut olarak tarih sahnesine çıkmasını sağlarken dünyada gelişen gençlik akımları ve solun yükselişi gençlerde devrimci akımların gelişmesini sağladı. Asker cumhuriyetçi ve demokratlıktan muhafazakarlığa kaymaya gençlik hareketlerini durdurmaya çalıştılar. Ecevit halktaki hareketliliği sol söylemi ortanın solu söylemi ile iktidara taşırken Kıbrıs’taki enosis kıyımı Ecevit’in Kıbrıs çıkarması yapmasına yöneltti. Kıbrıs’ı  fatihi olmuştu ama dış dünyadan uzaklaşırken batının ambargosu ile iç piyasadaki karaborsacılar bunun yanında muhafazakarların meclisteki ayak oyunları ile azınlık hükümetinin devrilmesine yok açtı. Muhafazakarlığı ve sağı konsolide eden Demirel ülke yetmiş sente muhtaç derken halktaki demokratik muhalefet devrimci uyanışların fraksiyonel kavgası sağ sol çekişmesi halkı iç savaşa doğru sürüklemekteydi. askerlerin kendilerine görev biçmesi ile 12 eylül sokaklarda dökülen kanı durdurmayı gerekçe yaparak eylül darbesini yaptı.

12eylük askeri cuntası kana kanı durdurmak için darbe yaparken birinci dünya savaşında Osmanlı aydın ve öğrencilerini birikimleri yok ettiği gibi 12 Eylül öğrenci aydın kıyımı yaparken sol ve demokratları hepsini iktidarın dışına attı ve Ecevit iktidarı yakınlaşırken devletten uzak duran yılgın bir sosyal demokrat kitlesi ortaya çıktı. Halka inme halk mücadelesi yerine konformist sadece seçimden seçime çalışan onun dışında yaparım yapamazsın diye her şeye karşı çıkan etkisiz eleman olarak her seçimde seçimi kaybettiği halde oyunu koruduğu için parti liderinin koltuğu (iktidar) bırakmadığı ve yeni yetişen ileri gelen parti içi muhalefeti partiden uzaklaştırarak kendi yerini kimseye bırakmayan parti otokratları yola devam ettiler. Zaten çoğunluk umudunu kaybetmiş muhalefet de bu duruma alışmış herkes işinde gücünde iktidar olanlara nasıl cevap veririz mantığı ile çalışan bir parti alttan sinikleşmiş hiçbir talebi olmayan muhalefet küçük(muhalefet) ve büyük(iktidar) padişahın tebaaları   olarak   yoluna devam etmektedirler. Alttan gelen istemleri saray oyunları gibi doğunun baskıcı ve yeniliğe kapalı ancak büyük kırılma veya olay ile iktidarının el değiştirdiği yerde geri çekilme, başarısızlığı kabul etme, yeni gelenlere olanak tanıma yada yeni gençleri önünü açmada olumsuz istek ve tavır başarısızlığı öven yermeyen yeniden hiç başarısızlık yaşamamış gibi yoluna devam eden bu lider prototipi ile küçük olsun bizim olsun diyen anlayış doğu kültürünün(doğunun kadük demokrasi geleneği) aşamadığı kültür yapısıdır. Aynı zamanda bu kültürü yaratanda muhalefet kendi yarattığı ikilemde kalan tutarsızlık Atatürk’ü diline dolayarak ideoloji ve fikir ürettiğinin sanan kadrolar topluma umut vadetmekten uzak sadece koltuk doldurmaya devam ettiler. Günlük iktidara karşı söylemlerini  ideoloji olarak sunan muhalefete alışmış günübirlik yaşayan kadrolardır.

yenilenme ve yenileme hayatın akışını ve toplumun yaşayan gücünü yakalamaktır. Cin çkp si yada rte iktidarı kendi ideolojik yapılarında kurgulandığı eylem pratiğini kadro yenileme ve başarısız olanın hızlı değişimi ile kendi retoriğini yakalamaktadırlar.

Ancak bizim muhalefette başkanın böyle bir retorik yakalama ve yaratma şansı ancak kendi dinamiği yaratacak kadroların halka yansıması ile olacaktır. halkta karşılık yaratamayan lider ne kadar zeki ve iyi olursa olsun ilk vagona binemeyen yolcuya benzer hep ikinci vagonda biner öndeki nere giderse ona laf yetiştirmekten öteye geçemez

Türkiye’de demokrasi ve parlamenter sistem. Biz İngilizler gibi deniz emperyalisti olmasa da kara emperyalisti olarak uzun yıllar imparatorlukla yaşamış milletiz.

yine İngilizler gibi değişim ve dönüşüme açık millette değiliz. Kara savaşının verdi gözü kara inat uğruna gemileri yakan milletiz. Bizim 4lü masayı iki binlerde Ecevit’in yaratmaya çalıştığı ortamda kendi kendine muhalefet yapıp da kendi partisine bile muhalefet eden cumhurumuzdan gelen iktidarlar iktidarı bırakmıyor. Gül hükümeti ile padişahlar gibi saray sevdalıları iktidar oldular. Onca muhalefet ve aynı liderin muhalifliğine rağmen 4 lü masa 6 masaya dönüştü. Daha önce iki partinin ortak lider yaratma çabaları fiyaskosu şimdilerde var olan liderler üzerinde bina edilmeye çalışılsa da yeni lideri denetleyecek hiçbir mekanizma yok ancak iki turlu seçimler cumhurun pervasızlığını ve meclise karşı çoğunluğu dengelenebilir. ya iki turlu yada iki yılda yarısının yeniden seçildiği dört yıllık seçimin bizde yenilenme veya muhalefet yaratabilir değilse baskı ve liderin sultası ile yeni adayları ezme muhalefete baskı ve halka dayatma ile ekonomi politikaları sermaye kaçırabilir yada toplum adaletsiz oluşumların üstünü kapatabilir.

tüm bu oluşumlar yeni gelecek lideri bekleyen kangrenleşmiş otokrat kadroların kendi zümresini yaratmasına olanak tanımaktadır.bizde kuvvetler ayrılığı sisteminin ayrılıkçı yada tabi olma gibi hastalığı aynı zamanda sistemin içinde ideologlar üretilerek ve özerkleşmenin yine yarısı kurum icinden seçerek ve yarısı iktidarın dıştan atama mantığı ile düzen terazisini canlandırıp ve keyfiyet iradesi azaltılmalıdır. artık hükümeti parlementer koalisyon ortaklığının bitti bundan sonra cumhuru denetleme ve seçimi iki yıla indirerek cumhurun sultası azaltılabilir.eskiden olduğu gibi bir çok partinin değil iki cumhur iktidarı iki liderin savaş alanı olarak devam edecektir. partiden değil artık eski hükümet için değil yeni lider ve yeni kadrolar şart oldu.
İlk M Kemalden sade Kemale yeniden yapılanma yeniden birleşme ve restorasyoncuların halifeliği ve padişahlık gibi tek adamlığı yürütme politikalarına karşı yeni arayış 6 lı masa yapılanması yeni gündemi oluştururken seçim arifesinde  bir birleşmeler yeni gündemler yaratacaktır.

Bu hafta ülkemizde meydana gelen belkide yüzyılın en yıkıcı depremi içimizi yıkarken ayakta kalanlarla yeni yeniden doğrulurken ülkemize demokrasi gelmesi için yeniden yapılanma bir kalkış yeni hamle ve yeniden uyunış olur
insanımızın başı sağolsun

eski köhne zihniyetlerden uzak demokrasi gelmesi dilegiyle

İbrahim can

error: Content is protected !!