Batılı Olamayışımızın Sebepleri

İSLAMİYETİN ŞEKİLCİLİĞİ

                       Hz Muhammed eğer yaşasaydı ve şöyle bir bakıp etrafa Müslümanlar benim bıraktığım gibi her şeyde ileri ve dünyaya hakim mi yoksa eskiden kafir olanlardan ölen çok olurken şimdi neden Müslümanlar daha çok ölüyor

Muhammed şöyle diyor;

                    Şeyh Ahmet!… Allah-ü Teala huzurunda yüzüm kalmadi. Sana haber veriyorum ki, geçen cumada n bu cumaya 16000 kişi öldü. İçlerinden bir tek Müslüman çıkmadı. Gelenlerin amel defterlerini kara ve sol elinde gördüm.

                  Şeyh Ahmet!… Evvela ana ve babalarına asi oldular ve zekatlarını men ettiler. Hacı olup haram yemeyi adet ettiler. Herkes nefsinden baksa birşey düşünmedi. Yüzlerinde haya kalmadı. Dünya malı ile nasip olan tartılarına hıyanet etmeyi adet ettiler

O zaman şöyle bir cevap veriyor

                Şeyh Ahmet!… Benim ümmetlerime haber eyle ‘Yaptıkları günahlardan tevbe ve istiğfar etsinler, namaz kılsınlar, zekat vermesini adetetsinler

Kötü yollardan uzak durmalaını ibadet etmeleri ve zekat vermelerini istiyor.

                  O toplumlardaki kargaşaya ahlaklı olmalarını kendilerine bir yaşam felsefesi edinmelerini ve zekat vererek sosyal adaleti yerine getirmelerini istiyor.

                Şimdi Müslümanlar ne yapıyor islamiyet’ i yaşam felsefesini tümüyle basit bir örtünme ve basit bir dini ritüelleri yerine getirip namaz kılmak ve oruç tutmak ama sonrasına bu gün ki hayata geri dönüp zamanını boşa harcamak, sadece dua edip beklemek, sonra devletten herbirşeyi beklemek çalışmadan yaşamayı huy edinmek(Araplar petrol sayesinde bunu elde ettiler ama onun dışındaki tüm Müslüman alemi açlık ve sefaletin içindedir. Çünkü Müslümanlığı şekillerin içine boğdular. Daha dün görkemli uygarlık yaratan İslamiyet bu gün Bir başka ülkelerin çizmeleri altında inlemektedir. (Irak, Afganistan)

                       Acaba neden: bilimden uzaklaşılması şekilci islamiyet’ in kabulü ve islamiyet’ i bu günkü dünya ya adapte edemeyen ileri gelişme dinamiği olmayan bir yapıya kavuştu. Gerek acem gerek Arap bilim adamlarının yetişmesini petrol engellemiştir. Çünkü bilimi yaratmaya ihtiyaçları yok bilimi satın alıyorlar. Bu nedenle bilimin kültüründe değil modern dünyada ama yüz yıl öncesinde yaşıyorlar. İslamiyet’i şekilci bir yapıya mahkum ederek arap kültürü ve acem kültürü gerilemiştir. İslamiyet de böylece gerilemeye devam etmiştir. Türkiye nin bu çizgiden çıkıp bilim felsefesine yaklaşmasına rağmen yine islamiyet’ in şekilci yapısı Türkiye yi de kendi yanına çekmeye çalışıyor.

                 Yada İslamiyet’in şekilci ama ilerlemeci yanı ile Türkiye üzerinden kendini varetmeye çalışıyor.

                Bu enerjilerin dönüşümü esnasında canlılık dengesini ve biçimini koruma mücadelesinde yenik düştüğünde havaların ısınması sellerin oluşması bir kıtlığa bir baskınları neen olurken bu canlılığı tehdit eden şey bir gazap eza olarak görülmektedir. Aynı zamanda şeylerin paylaşımındaki mücadele birinden birinin yenik düşmesine dolayısıyla cezalanmasına ihtiyaçlarını gidermesine neden olacaktır

hakkında admin

Ayrıca Kontrol Edin

Ulukaya ve Yörecik(zengök) Murat nehri manzaraları

Murat nehridiyadinden doğup Muş iline kadar süzülerek gelen murat nehri muşun 1600 rakımı üstünde iki …

Bir yorum

  1. Bir ülkede ibadet ve din eğitimi ora halkının kendi dili ile yapılmazsa ve hele dinin gerçek kuralları, bunların asıl nedenleri ve amaçları doğru olarak anlatılmazsa o ülkede din konusu bağnazlığa, biçimselliğe bürünür ve kutsal inançlar sömürüsüne açık bir ortam oluşur. Bir kez bu yol açıldı mı da bundan yararlanan çıkarcı sömürücüler bu ortamın sürüp gitmesi için halkın gerçek din kurallarını öğrenmemesi yolunda ellerinden gelen her şeye başvururlar. Her mahallede Kur’an kursları açıp çocuklara mânâsını bilmedikleri Kur’an’ı ezberleterek onların körpe dimağlarını mahvetmeye, teknik ve yapıcı düşüncenin gelişmesini yoketmeye çalışırlar. Oysa ki Kur’an âyetleri, kişinin ve toplumun yaşam kurallarını onlara bildirmek için Peygamberin kalbine doğdurulmuştur.

    Hiç olmazsa namaz sûrelerinin türkçe anlamları halka öğretilse, Tanrının neleri buyurduğunu, neleri yasakladığını, hangi iyi şeyleri öğütlediğini anlarlardı ve böylece, din sömürücülerinin din kuralları diye yutturdukları hurafeleri, “benim için haram olan partim için helaldir” diyen, bir vakit namazını dört beş yerde hem de abdestsiz kılanların samimiyetsizliklerini de öğrenmiş olurlardı.

    Böyleleri, içindeki gerçekleri anlamasınlar diye, yıllarca Kur’anı Türkçeye çevirtmek istemediler. Türkçeye çevirisi aynı nitelikte olamazmış. Arapça kutsal dilmiş… Niçin aynı nitelikte olmasın? Anlamını hiç bilmeden robot gibi okumak ya da ezberlemek daha mı iyi? Hem, anlamı bilinmeden Tanrının buyruklarının, yasaklarının neler olduğu nasıl anlaşılır? Ta. . . Selçuklular devrinden beri Kur’an Türkçeye çevirilmiştir ki günümüze dek bunların sayıları yüzelliyi geçmiştir.

    Arapçanın kutsal dil oluşuna gelince: Peygamber Hz. Muhammed Arap olduğu, sadece arapça bildiği için Kur’an, zorunlu olarak arapça vahyedilmiştir. Öte yandan, Kur’andan önceki üç kutsal kitabın yani, Tevrat’ın, Zebur’un ve İncil’in kimi yahudice (İbranca), kimi âramca ve süryancadır. Üstelik o dillerden âramca ve süryanca, bugün konuşulmaz yani ölü dildirler.

    Bu bilgin geçinen bilmezler, Tanrının Peygambere arapça söylediğini sanırlar. Tanrının herhangi bir dille konuştuğunu, onun bir dili olduğunu söylemek onu insan gibi kabul etmek olur ki bu, küfürdür.
    Din ve ahlak şampiyonluğunu yapan kişilerin türlü yolsuzluk ve haksızlıklarını hergün bir sürü örnekleriyle gören, gazete ve dergilerde okuyan gençler, sırf din dersi okuyarak nasıl dindar, nasıl ahlaklı olurlar? Kaldı ki Türkiye, halka zorla namaz kıldırıldığı, oruç tutmayanlara işkence yapıldığı, her mahallede Kur’an kurslarının, medreselerin bulunduğu sıralarda, teknik ve ekonomik bakımlardan Avrupa’nın en geri ülkesi idi.

    Eğer bütün okullarda din ve ahlak dersleri okutulmakla dindar ve ahlaklı kişiler yetiştirmek mümkün olsaydı, bütün dünya ulusları bu yolu izler ve dünyada herkes dindar ve ahlaklı olurdu.

    Medreselerde skolastik öğrenimin sürdürüldüğü yüzyıllar boyunca, buralarda on, onbeş yıl okuyanlar, bir dilekçe yazmaktan, sattığı, aldığı malların, vergisinin, algısının hesabını yapmaktan, kendi bütçesini düzenlemekten âciz idiler. Onbeş yirmi yıl arapça okudukları halde Kur’an âyetlerinin anlamını da bilmezlerdi.

    Zaten bugün dünyada, tamamen din kuralları ile yürütülen bir devlet kalmamıştır; çünkü bu imkânsızdır. Suudî Arabistan Devleti bu iddiada görünüyorsa da, kara, hava, deniz ticaret kanunları, her türlü uluslararası ilişkiler, müslüman olmıyan uluslarla petrol, silah ve mal alışverişi, bankacılığın her türlü işlemleri, esham, tahvilat, çekler bu ülkede uygulandığına ve bunların hiç biri İslam hukukunda bulunmadığına göre ve bir çok hırıstiyan kökenli yasaları kullanıp uyguladıklarına göre bu iddiaları temelsizdir, havada kalmaktadır.

    Din için de, laiklik için de, ülkemizin ilerlemesi, güven ve mutluluk atmosferinde yaşaması için de en gerekli şey, yetenekli, hoş-görülü, hiç bir parti hizmetinde olmıyan yansız din adamları yetiştirilmesi, halkın bu tür kişiler tarafından din ve ahlak bakımlarından uyarılmasıdır. Bu işte en etkili yol, din adamının, kişilere iyi ahlakı ile örnek olmasıdır.

Bir yanıt yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

error: Content is protected !!